Değerli dostlar,
Ülkelerin gelişmesinde en önemli husus, o ülke
toplumunun sosyo kültürel açıdan ilerlemesidir. Toplum geliştikten sonra, her
türlü ilerleme o ülke için artık mümkündür. Bakın, şimdi size, sevgili Zafer
Algöz’ün “Haşırt dı bilekbord” kitabından bir anektod anlatacağım.
Yıl 1989, Carlos Santana ilk defa İstanbul’a geliyor.
Havaalanında karşılayıp, konaklayacağı otele getiriyorlar. Kendisi dinlenmek
yerine, İstanbul’u gezmek istiyor. Rehberiyle beraber, Kapalıçarşı,
Sultanahmet, Ayasofya derken Santana güzel bir çay bahçesi görüyor. Üstad, hem
dinlensin, hem de bir Türk kahvesi içsin diye bir masada oturuyorlar. Koca
Santana’yı o ana kadar, kimse tanımıyor, kendisi de bu durumdan çok memnun,
kahvesini höpürdetiyor.
Birden çay bahçesinin önünden geçmekte olan boyacı
Roman çocuklar bağırmaya başlıyor. “Hello Santana, Welcome İstanbul, I love
you, Santana”
Çay bahçesinin garsonları, çocukları tersliyor.
Santana, çocuklara kızmamalarını ve içeri çağırmalarını istiyor. Boyacı
çocuklar, sandıklarıyla beraber, çay bahçesine giriyorlar. Başlıyorlar, Santana
ile sohbete. Diyorlar ki, sen dünyanın en büyük gitar ustalarındansın,
çizmelerini boyayalım, kıyağımız olsun, 5 kuruş istemeyiz.
Santana çok mutlu oluyor ve şaşırıyor. Çocuklara,
kola, gazoz ısmarladıktan sonra, kendisini nasıl tanıdıklarını soruyor.
Çocuklarda, ayakkabı boyarken, müşterilerinin gazete okuduklarını, gazetede
dünya yıldızı Santana’nın İstanbul’a geldiğini yazdığını, altında da resminin
olduğunu söylüyorlar, kendisini de bu vesileyle tanıdıklarını söylüyorlar.
Santana’nın çizmelerini boyuyorlar, Santana para
vermek istiyor, ancak çocuklar kabul etmiyorlar. Santana, bir gün sonra akşam
konseri olduğunu, kendisini dinlemek isterler mi diye çocuklara soruyor.
Çocuklar çok seviniyorlar.
Rehberden 2 şer kişilik davetiye alarak çocuklara
veriyor, Santana. Çocuklar, çok mutlu, koşarak Santana’nın yanından
ayrılıyorlar.
Ertesi akşam, Açıkhava tiyatrosunda çok büyük izdiham
var. Roman çocuklar, ellerinde davetiyeyle konsere gidiyorlar. VIP kapısına
gelince, kıyamet kopuyor. Korumalar, kimden çaldınız lan bu davetiyeleri diye
çocukları azarlıyor. Sille tokat çocukları tartaklayarak, ellerinden
davetiyeleri alıyorlar. Çocuklar pes etmeyip, sanatçıların giriş kapısını
bulup, Santana’ya bağırıyorlar, bir şekilde rehbere haber gidiyor. Rehber
gidip, çocukları alıp, kulise Santana’nın yanına getiriyor. Çocuklar tabi salya
sümük ağlıyorlar ve başlarına geleni Santana’ya anlatıyorlar. Santana çok
üzülüyor ve sinirleniyor.
Rehberine, misafirlerini alıp yerlerine oturtmasını
söylüyor. Büyük sorun oluyor. Çünkü, çocukların yerine çoktan birileri oturmuş
bile. Vali yardımcısının kızı, damadı… Belediyeden falancanın bacanağı,
filancanın eltisi, görümcesi…
Biz protokolüz kardeşim kalkmıyoruz diyorlar.
Görevlilerde durumun farkında ama korkudan bir şey
yapamıyorlar. Sonunda merdiven basamaklarına minder konarak, Santana’nın VIP
misafirlerini oraya oturtarak olayı çözmeye çalışıyorlar. Rehber tekrar
Santana’nın yanına gidip olanları anlatıyor.
Santana diyor ki, “Git onlara söyle, benim
misafirlerime kimse saygısızlık yapamaz. Eğer sahneye çıktığımda çocukları en
ön sırada koltuklarda görmezsem, tek bir nota çalmam. Sahneye çıkarım olanları
anlatırım, veda eder giderim. Tazminat falan da umrumda değil, bedeli ne olursa
olsun öderim.”
Konserin başlaması lazım, ama başlamıyor. Alkışlar,
ıslıklar başlıyor. İşler karışıyor. Çocukların koltuklarına çöken, baldız,
bacanak, elti, görümce ve de enişte… Tek tek koltuklarından kaldırılıyor. En
önde orta protokol koltuklarına Santana’nın VIP misafirleri roman çocuklar
oturuyor. Santana’ya tamam diye haber gidiyor.
Işıklar açılıyor, sahne aydınlanıyor ve Santana sahne
alıyor. Yer yerinden oynuyor. İlk iş olarak ön tarafa bakıyor, misafirleri
yerinde mi diye… Çocukları görüyor, bakıyor ki herkes mutlu, baş parmağını
yukarı kaldırıp VIP misafirlerine OK çekiyor. Sonrasında, o sihirli parmaklar
gitarın tellerine gömülüyor.
İşte bunun için Santana gibi sanatçılara, virtüöz,
üstad demeden evvel “ADAM” diyorlar.
Çok güzel yazmış sevgili Zafer Algöz, kendisine
teşekkür ediyorum. İşte bizim böyle Adam gibi Adamlara ihtiyacımız var, toplum
olarak.
Her insan, insan olması münasebetiyle saygıyı hakeder.
Mesleğimiz veya ekonomik durumumuz sebebiyle daha fazla ilgi gösterilmesi, (Burada
da ilginin boyutu iyi değerlendirilmelidir) ancak o meslek grubunun içindeki
ekosistemde geçerlidir. O sistemin dışında hepimiz insanız. Her meslek, yapılan
iş, legal ve ahlaki olarak geçerli ise kutsaldır. Çünkü, toplum içinde bir
hizmet ifa etmektedir. Bazı meslek sahiplerine daha fazla itibar göstermek, o
meslek sahibine yakınlık kurarak ileride oluşabilecek ihtiyacımızı gidermek
veya çıkar sağlamak içindir. Bu da çok etik bir durum değildir. Zaten haklı
iseniz, size hakkınız verilmelidir, herhangi bir kimseye olan yakınlığınız size
avantaj sağlamamalıdır.
Toplumun geneli Santana’yı haklı görüp, ona değer
verdiği durumda ancak toplumumuz gelişebilir, sosyo kültürel anlamda
ilerleyebilir. Tabi sadece, değer vermekle olmuyor, davranış biçimini de artık
buna göre düzenlemesi gerekiyor.
İyi haftalar diliyorum,
Saygılarımla,
Ufuk Saygın
AQUA Danışmanlık
Yorumlar
Yorum Gönder