Değerli dostlar,
Bir önceki yazımda belirttiğim gibi, önceleri çok
tanrılı dinlere inanan toplumlardık. Biz hepimiz, ne yapacakları önceden
kestirilemeyen ve hoşnutsuzluklarından ötürü homurdanan Tanrılara ilişkin
hikayeler icat etmek suretiyle, yaşam tehlikelerini göğüslemeye çalışan insan
kuşaklarının devamıyız.
Uzunca bir süre, insanoğlunun ne olup ne bittiğini
anlama içgüdüsü, Homeros zamanının Yunanistan’ında olduğu gibi, kolaya kaçan
dinsel açıklamalar yüzünden köreldi. Evrenin, görülmeyen ve inceleme konusu
yapılamayan Tanrıların elinde kukla durumunda olduğu kavramı insanları binlerce
yıl baskı altında tuttu. Derken 2500 yıl önce İyonya’da muhteşem bir uyanma
başgösterdi. Birden herşeyin, atomlardan oluştuğuna inanan insanlar çıktı
ortaya. Hastalıkların şeytan ya da Tanrı işi olmadığına ve yeryüzünün Güneş
çevresinde dönen bir gezegen olduğuna inanan insanlardı bunlar ve yıldızların
çok uzaklarda olduğunu söylemekte idiler.
Bu devrimdir ki, Kaos’tan Kozmos’a geçişi sağladı.
Eski yunanlılar, var olan ilk şeyin Kaos (Karmaşa) olduğuna inanıyorlardı. Bu
inanışa göre, Kaos adı gece olan, bir tanrıçayı yarattı ve bu ikisinin
birleşmesinden de Tüm tanrılar ve insan kuşakları doğmuşlardı.
Fakat M.Ö. 6. Yy da İyonya’da yeni bir kavram gelişti.
İnsan türünün büyük düşüncelerinden birisi. Eski İyonya’lıların düşüncelerine
göre, evreni tanımak mümkündür. Çünkü, evrenin bir iç düzeni vardır. Doğa’da
gizlerinin çözülmesine izin veren bir düzen sözkonusudur. Doğa olguları önceden
hiç de tahmin edilemeyen türden değildirler. Doğanın da uyduğu kurallar vardır.
Evrenin bu düzenli ve hayranlık uyandırıcı niteliği Kozmos adının verilmesine
neden oldu.
İyi haftalar diliyorum,
Saygılarımla,
Ufuk Saygın
AQUA Danışmanlık
Yorumlar
Yorum Gönder