Değerli dostlar,
Bugün kurumsallaşamayan
işletmelerimizin yaşadığı problemlerden bahsedeceğim. Ülkemizdeki işletmelerin,
ortalama yaşam süreleri 30 yıldır. Bu neredeyse işletmelerin, 1. Kuşaktan sonra
iflas ettikleri veya kapandıklarını gösteriyor. Avrupa'da ise inanamayacaksınız
belki ama 400 yıldır devam eden işletmeler var. Hala ülkelerine katma değer
yaratıyorlar.
Uzun yıllardır sanayinin içindeyim, üretim
yapan işletmelerin problemlerine yakından şahit oldum. Ülkemizdeki işletmeler
ağırlıklı olarak patron egemen yönetilmektedir. Herhangi bir kural veya
prosedür tanımadan, firmalarımız tek adam modeliyle yönetilmektedir. Peki,
prosedür ve süreçler tanımlı mıdır? Cevap evet, çoğunda kağıt üstünde tüm
kalite yönetim sistemleri gereklilikleri gerçekleştirilir. Roller,
sorumluluklar belirlenmiştir. Ama uygulama da hiçbiri, prosedürlere uygun yapılmaz,
çoğu yöneticinin yetkisi bile yoktur.
Bu konuda katıldığım kongrelerde, panellerde
firma sahipleri, danışmanlar, uzun yıllar yöneticilik yapmış insanlarla fikir
alışverişinde bulunuyorum. Ülkemizde ki işletmeler, bizim için, çocuklarımız
için, torunlarımız için çok önemliler. Bizden sonra da bu işletmeler devam
etmeliler. Neler yapabiliriz? Nasıl işletmelerimizi daha uzun ömürlü, ülkemize
katma değer sağlayan hale getirebiliriz?
Bunun yolu kurumsallaşmadan geçiyor.
Hatırlarsanız size, rahmetli Vehbi bey’in kurumsallaşmanın önemini daha 1940 lı
yıllarda kavrayıp, bu konu üzerinde ne kadar uğraş verdiğini ve firmalarının
kendisinden sonra nasıl yönetilmeleri gerektiği ile ilgili nasıl çalışmalar
yaptığını anlatmıştım. İşletmelerinde nasıl karar alınması gerektiğini, nasıl
hareket edilmesi gerektiğini çok yıllar önce planlamıştı. Konuyu merak edenler,
“Hayat Hikayem Vehbi Koç” kitabını
okuyabilirler.
Ancak, herkes rahmetli Vehbi bey
gibi vizyoner değil. Halka açık işletmelerde bağımsız üyeler var. Çok önemli
bir konu bağımsız üye konusu. Ancak, uygulamada yine problemler var. Bağımsız
üyeler işletmeye hakim ortak tarafından seçiliyor ve ücretleri de işletme
tarafından ödeniyor. Hal böyle olunca, bağımsız üye, çoğunlukla eş dost, ahbap
çavuş ilişkisi ile atanıyor ve tamamen işletmenin hakim ortağının kontrolüne
giriyor. Ülkemizdeki ekonomik koşullar gözönüne alınınca bu üyelerin büyük bir
kısmı, işlerini kaybetmeme adına, hakim ortağın her dediğine destek olan konuma
geliyorlar. Neredeyse, hakim ortağın her dediğine olur veren, her konuda destek
veren, fikir beyan etmeyen, edemeyen insanlardan oluşan bir topluluk oluyor.
Herkes, aynı fikirdeyse, toplantıya, o kadar insana maaş vermeye ne gerek var. Böyle
olunca da istenen katkı bağımsız üye tarafından verilemiyor.
Benim bu konudaki önerim bağımsız
üyelerin BIST tarafından atanması ve ücretlerinin de BIST tarafından
ödenmesidir. BIST e bağlı her kuruluş, BIST e bağımsız üyeleri için bir aidat
ödemesi gibi ödeme yaparlar, oradan da BIST bu bağımsız üyelere maaş
ödemelerini yapar. Böylece bir nebze, bağımsız üye amacına uygun hareket eder.
İşletmeler, konusunda uzman
kişilerden oluşan ekiplerle, konuların tartışıldığı ve akıl birliği yapıldığı
şekilde yönetilmelidirler. Aksi takdirde, maalesef bugün olduğu gibi bir kuşak
içinde yok olup gideceklerdir.
Peki, işletmelerimiz bu kadar önemli
ise, kanun koyucudan işletmelerimizi koruma adına, kurumsallaşmaya geçiş adına
bazı düzenlemeler beklemeli miyiz? Bence evet, işletmelerimizi daha düzenli,
daha kurumsal, daha verimli kılabilmek için bazı düzenlemeler gerekmektedir.
Siz ne düşünüyorsunuz?
İyi haftalar diliyorum,
Saygılarımla,
Ufuk Saygın
AQUA Danışmanlık
Yorumlar
Yorum Gönder