Değerli dostlar,
Bugün, büyük saygı duyduğumuz
çoğu insan, kendi zamanlarında ciddi derecede zorluklar çekmiştir. Fikirleri
ile alay edilmiş, küçük düşürülmüş, hatta hayalperest ve şarlatan olarak
değerlendirilmiştir. Çok örnek verilebilir ancak bugün bir iki tanesinden
bahsedeceğim.
Birincisi, hepimizin deha olarak
kabul ettiği Albert Einstein ile ilgilidir. Einstein, 1902 yılında genç bir
doktora mezunu olmuş şekilde, başvurduğu her üniversiteden red cevabı almıştı.
Genç Albert hayatını devam ettirebilmek amacıyla aldığı her işte de başarısız
oluyordu. Bulduğu özel ders işi de, kovulması nedeniyle birdenbire sona
ermişti. Yazdığı üzüntülü mektuplarında, hayatını devam ettirebilmek için
satıcılık yapmaktan bahsediyordu. Hatta ailesine yazdığı bir mektupta, belki de
hiç doğmamış olmasının daha iyi olacağını, çünkü ailesi için bir yük olduğunu,
hayatta başarılı olmak için hiç ümit taşımadığını söylemişti. Ama bir gün
arkadaşı ona İsviçre Patent ofisinde bir memurluk işi buldu ve bu basit işte
çalışırken, modern tarihin en büyük devrimini yaptı.
Başka bir deha, Einstein kadar
şanslı değildi. Ludwig Boltzmann’ın da dramatik bir hikayesi vardır. Boltzmann,
basit bir varsayımdan yola çıkarak gazlara ilişkin yasaların çoğunu türetti.
Fizik konusundaki en büyük eserlerinden birinde Boltzmann, bu basit varsayımın
yeni göz kamaştırıcı yasalara nasıl yol açacağını, yeni bir fizik dalının
doğmasını sağlayacağını matematiksel olarak gösterdi. Ancak, 19. Yy da
atomların varlığı hala yoğun bir şekilde tartışılmakta ve düşünür Ernst Mach
gibi önde gelen bilim insanları tarafından alayla karşılanmakta idi. Hassas ve
içine kapanık biri olan Boltzmann, sık sık atoma karşı olanların şiddetli
saldırılarının odağı oluyordu. Anti-atomcular, ölçülemeyen hiçbir şeyin var olamayacağını,
iddiaların tamamının kuramsal araçlar olduğunu ifade ediyorlardı. Boltzmann’ın,
küçük düşmesine ek olarak, pek çok makalesi, Almanya’nın önde gelen fizik
dergisi editörleri tarafından reddedilmişti. Bu kişisel saldırılara dayanamayan
Boltzmann, 1906 yılında eşi ve çocuğu kumsalda olduğu bir sırada kendisini
astı.
Bir başka bilim insanı Emmy
Noether de yine, pek çok zorlukla mücadele etmiştir. Kendisi, fizikte ne zaman
bir sistem simetriye sahipse, o zaman sonucun korunum yasası olacağı gerçeğini
bulmuştur. Bu fiziğin temel ilkelerinden biridir. Evrenin yasaları zaman
içerisinde değişmeden kalıyorsa, bunun şaşırtıcı sonucu sistemin enerjiyi
koruyor olmasıdır. Noether’in kuramının fizik üzerinde büyük bir etkisi
bulunmaktadır. Fizikçiler, yeni bir kuram yaratacakları zaman, işe sistemin
boyun eğdiği simetrilerle başlarlar. Bu durum artık temel klavuz ilke olarak
kabul edilmektedir. Ne yazık ki, Emmy Noether de, kendisinden önceki
Boltzmann’ın yaşadıklarını yaşadı. Kabul görmek için dişiyle tırnağıyla
savaştı. Bir kadın matematikçi olarak, kendisine önde gelen bilim
kuruluşlarında görev verilmedi.
Gördüğünüz üzere, bugün dahi
olarak kabul ettiğimiz çoğu insan bile, zamanında çok büyük mücadelelerden,
haksızlıklardan geçmişlerdir. Başarıya giden yol maalesef kolay bir yol
değildir. Ciddi çabalar gerektirmektedir ve kan, ter gözyaşı ile doludur. Ama
önemli olan her türlü zorluğa rağmen yılmadan, doğru olduğuna inandığımız
değerler için mücadele etmektir.
İyi haftalar diliyorum,
Saygılarımla,
Ufuk Saygın
AQUA Danışmanlık
Yorumlar
Yorum Gönder