Değerli dostlar,
İş hayatında çoğu zaman herşeyi
bilen insanlarla karşılaşırız. Kendinden emin artık herşeyi bitirdiğini
zanneden, kendi doğrularının dışında doğru kabul etmeyen, farklı bir düşünceye
veya fikire saygı duymayan bu tip insanlar aslında gelişimin önündeki en büyük
engellerdir. Daha önceki yazılarımda size Avrupa’nın neden yükseldiğini fizik
bilimi çerçevesinde yaptıkları ile anlatmıştım. Bugün de konuyu size sosyolojik
boyutlarıyla açıklamaya çalışacağım. Avrupa’nın yükselmesindeki temel etken,
Avrupa insanının cehaletini kabul etmesi ve öğrenmeye olan isteğiydi. Önce
Dünya’nın sınırları, arkasından evrenin sınırları ve herşeyin nedenini araştırma
dürtüsü, Avrupa’yı bugün geldiği seviyeye taşımıştır. Yalnız, bu medeniyet
seviyesine gelirken yapmış olduğu bazı uygulamalar maalesef kan ve gözyaşı
getirmiştir.
İlk bilimsel çalışmalar,
maddenin, yaşamın ne olduğunun sorgulanması hatırlarsınız, antik Yunan medeniyeti
ile başlamıştı. MÖ. 4. Yy a denk gelen bu dönemde çok sayıda bilim insanı ve
filozof yetişmişti. MS. 15 ve 16. Yy lara kadar bilimsel anlamda gelişme
olmadı. Küçük küçük yapılan bilimsel gelişmeler olmuştur. Ancak bu dönemden
sonra oluşan gelişim gerçekten inanılmazdır.
Peki
ama Avrupalılar belirli bir teknolojik üstünlükleri olmadığı sıralarda bile
nasıl bu üstünlüğe ulaştı? Sorunun cevabı çok basit, Avrupalılar, bilimsel ve
kapitalist zihniyetle düşünüyor ve davranıyordu. Bununla beraber bilinmeyene
olan sonsuz merak ve ilgi, Avrupa’nın diğer toplumlara göre öne geçmesini
sağlamıştır. O dönem Dünya’nın hakimi olan Doğu medeniyetleri savaşçı
toplumlardı. Ancak 15. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa önemli askeri,
siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmelere ev sahipliği yapmaya başlamıştır. 1500’le
1750 arasında, Batı Avrupa hızla ilerleyerek “Dış Dünya”nın, yani iki Amerika
kıtasının ve okyanusların hakimi durumuna gelmiştir. Ancak halen Avrupa, Asya’nın
büyük güçlerinin karşısında yeteri kadar güçlü değildi. Avrupalılar Amerika’yı
fethederek denizlerde üstünlük kurdu çünkü Asya güçleri bunlarla
ilgilenmemişti. Modern dönemin başlangıcı Akdeniz’de Osmanlı İmparatorluğu,
İran’da Safevi İmparatorluğu, Hindistan’da Babür İmparatorluğu ve Çin’de Ming
ve Qing hanedanları için altın çağdı.
Bu devletler hem yönettikleri toprakları ciddi ölçüde genişletti, hem de öncesinde benzeri görülmemiş ekonomik ve demografik büyümeye tanık oldular. 1775 yılında Asya dünya ekonomisinin yüzde 80’i demekti. Hindistan ve Çin’in ekonomileri tüm dünya üretiminin üçte ikisini karşılıyordu. Avrupa ise ekonomik olarak bir cüceydi. 1900 yılında ise Avrupalılar, dünya ekonomisinin ve topraklarının çoğunu kontrol ediyordu. Avrupa şemsiyesi altında yeni bir küresel düzen ve kültür ortaya çıktı. Bugün tüm insanlar, itiraf etmek istemeseler bile, giyim kuşamda, düşüncede ve zevkte Avrupalıdır. Söylemde çok katı Avrupa karşıtı olabilirler ama gezegendeki neredeyse herkes siyaset, tıp, savaş ve ekonomiyi Avrupa’nın gözlerinden görüyor, Avrupa melodileriyle yazılmış ve Avrupa dillerinde söylenen müzikleri dinliyor.
Devamı sonraki yazımda,
İyi haftalar diliyorum,
Saygılarımla,
Ufuk Saygın
AQUA
Danışmanlık
Yorumlar
Yorum Gönder