Değerli dostlar,
Son
yazıma devam ediyorum. Avrasya’nın bu soğuk ve önemsiz köşesindeki insanlar
nasıl bu yalıtılmışlığı kırarak tüm dünyayı fethetti? 1850’lerden itibaren
AvrupalIların hakimiyetinin, teknolojik sihirbazlık ve askeri, endüstriyel ve
bilimsel sanayi üzerine kurulu olduğunu tartışmaya gerek yok. Geç modern
çağdaki tüm başarılı imparatorluklar, teknolojik yenilikler elde etmek amacıyla
bilimsel araştırmaları destekledi ve pek çok bilim insanı tüm yaşamlarını imparatorluk
yöneticileri için yeni silahlar, ilaçlar ve makineler araştırmakla geçirdi.
Öte yandan, Batı’da ortaya çıkması ve olgunlaşması yüzyıllar süren değerler, mitler, hukuki araçlar ve sosyopolitik yapılar diğer ülkelerde mevcut değildi ve bunlar kolayca kopyalanıp içselleştirilemiyordu. Fransa ve ABD İngiltere’nin hemen arkasından hızlıca ilerleyebildi, çünkü Fransızlar ve Amerikalılar, zaten İngiliz mitlerinin ve toplumsal yapılarının en önemli kısımlarını paylaşıyorlardı. Çinliler ve Türkler ise hem farklı biçimde düşündükleri hem de toplumlarını farklı şekillerde örgütledikleri için farkı bu denli hızlı kapatamadılar.
Bu açıklama 1500’le 1850 arasındaki döneme ışık tutuyor. Bu dönemde, Avrupa’nın Asya’ya göre belirgin bir teknolojik, siyasi, askeri veya ekonomik avantajları yoktu ama kıta kendine özgü bir potansiyel biriktirdi ve bu potansiyel 1850’lerden sonra, bir anda çok belirgin hale geldi. Avrupa, erken modern çağda, sonradan dünyayı fethetmesini sağlayacak nasıl bir potansiyel geliştirmişti? Bu soruya birbirini tamamlayan iki cevap verilebilir: modern bilim ve kapitalizm. Modern bilim, Avrupa imparatorluklarında ve bu imparatorluklar sayesinde gelişirken ancak, 20. yüzyılın ortalarına dek bu sayısız bilimsel keşfi toparlayıp, bu süreç içinde bilimsel disiplinleri yaratanlarsa küresel Avrupa imparatorluklarının yöneticileri ve bilim seçkinleriydi. Uzakdoğu ve İslam dünyası, Avrupa’dakiler kadar meraklı ve zeki insanlar yetiştirdiler. Ama 1500’le 1950 arasında Newton fiziği ya da Darwin biyolojisine yaklaşabilecek herhangi bir şey üretemediler.
Peki modern bilimle Avrupa emperyalizmi arasındaki ilişkiyi kuran neydi? Teknoloji 19. ve 20. yüzyıllarda önemli bir etkendi ama modern çağın başlangıcında etkisi ve önemi sınırlıydı. Önemli nokta, bitki arayan botanikçiyle koloni arayan denizci subayının benzer bir zihniyeti paylaşmalarıydı. Hem bilim insanı hem de fatih, işe ilk önce cehaletlerinin farkına vararak başladılar, ikisi de “uzaklarda ne olup bittiğini bilmiyorum,” dedi ve ikisi de yeni keşifler yapma ihtiyacını hissetti; sonuç olarak, her ikisi de keşfedecekleri bu yeni bilginin onları dünyanın efendileri yapmasını umuyorlardı.
Devamı sonraki yazımda.
İyi haftalar diliyorum,
Saygılarımla,
Ufuk Saygın
AQUA
Danışmanlık
Yorumlar
Yorum Gönder