Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Pi sayısının gizemi

Değerli dostlar, Bu hafta size pi sayısının gizemini anlatacağım. Pi sayısı hepimizin bildiği üzere bir sabit, geometri de alan ve çevre hesaplamasında kullanılıyor. Ancak, içinde barındırdığı gizem o kadar basit değil. Pi sayısı sonsuz bir sayı, zaman içerisinde herhangi bir sınırlama olmaksızın, milyarlarca yılın ötesine geçerek yayılan birbirini tekrarlamayan bir dizi ondalıktır. Yani, rakamların bu sonsuz dizisi içerisinde bir yerlerde, herkesin ismini, herkesin doğum tarihini, yerini, saatini, en önemlisi de evrenin gizemine yanıt bulmak mümkündür. Bu mükemmel pi sayısı bile, rastlantısal bir görünümü olsa da kendi içinde gerçek anlamda bir düzeni yansıtır. Bu düzen olmasaydı, p sayısı hesaplanamaz ve milyarlarca basamak sonrasını öngörmek imkansızlaşırdı. Bazı olaylar, sadece rastlantıya bağlıymış gibi gözükse de, belki de rastlantıya bağlamaktan kendimizi alamadığımız olayların, aslında eksiksiz şekilde tamamlanabilen ama bizim kavrayamayacağımız kadar derin matematikse...

Algı

Değerli dostlar, İş hayatında ne kadar başarılı olduğunuz, ne kadar iş başardığınız kadar, bu başarıyı ne kadar anlattığınız, ne kadar tanıtımını yaptığınız ve ne kadar bu başarıyı insanların gözünde yarattığınız kadardır. Dünya üzerindeki herşey yaratılan algı kadar değerleniyor. Çocukluğumuzda öğretilen dogmalarla herşeye değer biçiyoruz. Örneğin Altın madeni, sadece bir metal olmasına rağmen, gramına yüzlerce lira para ödüyoruz. Neden? Aç kalsak, karnımızı doyurabilir mi? Endüstri de iyi bir iletken olması dışında çok fazla bir özelliği olmayan bir metaldir. Ancak yüzyıllarca ona verilen değer, onun en değerli emtialardan biri olmasına sebebiyet vermiştir. Yani, herşey yaratılan algı kadar değerlenmektedir. Çoğu sanatçı, yaşadıkları dönemde gerekli değeri görememiştir. Çoğu ancak öldükten belli bir dönem sonra, eserleriyle dikkat çekip, kıymetlenmiştir. Yaptığımız işleri iyi anlatmamız ve sadece belli bir kesimin takdirine bırakmadan, genele yayıp, kıymetini oluşturmamız gerek...

Yeni kitap önerim

Değerli dostlar, Bugün farkettim ki, uzun zamandır, kitap önerisinde bulunmuyorum. Bu sebeple, size yine çok güzel bir kitap önereceğim. Tüm yönetici arkadaşlarıma tavsiyemdir. Kitap bu yıl ekonomi alanında Nobel ödülü aldı. Yazar Richard H. Thaler Chicago üniversitesi akademisyenlerinden, davranışsal finans alanında uzmanlaşmış bir ekonmisttir. Kitabın orijinal ismi “Nudge”, Türkçeye dürtme olarak çevrildi. Kitap insan davranışlarını analiz ederek, karar alma davranışlarımızın hangi dürtmeler altında olduğunu gösteriyor. Önyargılarımızın nasıl bizi etkilediği ve yanlış kararlar almamıza nasıl sebep verdiğini çok güzel bir şekilde anlatıyor. Kitap bu baskılar altında, kendimiz ve ailemiz için nasıl doğru kararlar alabileceğimizi anlaşılabilir şekilde anlatıyor. Kitap o kadar enteresan ki, ülkeleri yöneten yöneticiler, bütçe açıklarını azaltmak için, seçmenleri etkilemek için, kitabın tavsiyelerini kullandı. Devletler, davranış ekonomistlerinden oluşan ekipler kurdular. Daha fazla a...

Motivasyon

Değerli dostlar, Bugünkü konum motivasyon. Şirketlerimizin en önemli kaynağı olan insanın verimini arttırmak için nasıl motive ediyoruz? Yöneticiler olarak üretim alanının verimini arttırmak için her türlü gelişmeyi takip edip çalışmalar yaparken insanın verimini arttırmak için ne yapıyoruz? Üretim sahasının verimini OEE dediğimiz metod ile ölçebilirken insanın verimini ölçemiyoruz. Ölçmemiz de mümkün değil insan öyle bir kaynak ki işletmeyi uçuradabilir batıradabilir. Aslında ekipman verimini arttırmak için nasıl bilimsel çalışmalar yapılıyorsa insan verimini arttırmak için de aynı çalışmalar yapılıyor. Ancak ülkemizde bu konu neredeyse hiç önemsenmiyor. Ülkemizde motivasyon olarak yapılan unsur çoğunlukla maalesef korkutmadır gerilim yaratmadır. Peki sizce korku altında gelişim olabilir mi? İnsanlık tarihinin en önemli gelişmeleri son yüzyılda yaşanmıştır. Peki bu gelişmeleri yapanlar sizce bu gelişmeleri korkutuldukları için mi yapmışlardır? Tesla? İnsanları korkutarak tehdit ede...

Takım olmak

Değerli dostlar, Bugün takım olmanın önemi ile ilgili yazı yazacağım. İşletmelerde çalışan personel, birbirleri ile koordineli, yardımlaşarak çalışmaları gerekirken, tam tersi birbirlerinin başarılı olmasını engellemeye çalışmaktadır. İş arkadaşının başarılı olup, kendi önüne geçmesinden korkan çalışan, maalesef işletme içinde, arkadaşının başarılı olmasını engellemek için her türlü kulis, dedikodu veya kendisinden istenen desteği vermeyerek, işletmeye faydalı olacak bir konuyu bozmaktadır. Böylece, işletme zarar görürken, kendisine fayda sağlamaktadır. Burada, en önemli görev yöneticiye düşmektedir. Bu olayları iyi analiz ederek, bu gibi durumlara müsaade etmemelidir. Bu da tabii ki, hem yöneticilik tecrübesi, hem de bilgi ve zeka gerektirmektedir. Başarılı bir işletme ancak, birbirleriyle koordineli, yardımlaşan, aynı hedefe odaklanmış, düzgün karakterli çalışanların biraraya getirilip yönetilmesi ile oluşturulabilir. Maalesef, takım olamayan işletmelerin başarılı olma şansı yok...

Picasso

Değerli dostlar, Yıllar önce, çok varlıklı bir şahıs Picasso’yu ziyaret eder. Picasso’dan kendisi için çok özel bir resim yapmasını ister. Resmin bedelinin hiç önemli olmadığını, ne isterse kendisine vereceğini söyler. Picasso, şövalyesinin karşısına geçer ve 5 – 10 dakika içinde bir resim çizerek, kendisine verir. Bu hareket karşısında, adam çok rahatsızlık duyar ve “Pablo beni çok üzdün. Ben senden özel bir resim yapmanı istedim sense 5 -10 dakika içinde birşeyler çizdin bana verdin” der. Bunun karşısında Picasso’nun cevabı ise şöyledir, o gördüğün resim 5 – 10 dakika içinde değil, 40 yıl + 5 dakika içinde çizildi. Bize, çok kısa süre de yapılmış gibi gözüken çoğu şeyin arkasında, uzun bir çalışma vardır. İnsanlar belli konumlara, belli bilgi seviyelerine gelmeden evvel uzunca bir süre çalışıyorlar ve ancak bundan sonra bu uzun çalışma dönemi sonunda bazı şeyleri başarabiliyorlar. İş hayatında bunun gibi çok örnekle karşılaşıyoruz. Bizim yapamadığımız bazı şeyleri, başkaları ...

Kaşıkçı elması

Değerli dostlar, Bugün size, kaşıkçı elmasının hikayesini yazacağım. Kaşıkçı elması 1600 lü yılların sonlarına doğru, çöp yığınlarını karıştıran ve içinden çıkabilecek malzemelerle hayatını kazanmaya çalışan bir gariban tarafından suriçi taraflarında bulunur. Elindeki taşı, satabileceğini düşündüğü kaşık oymacısı bir esnafa götürür ve 3 tahta kaşık karşılığı satar. Kaşık oymacısı, elindeki taşı komşusu kuyumcuya götürerek, 10 akçeye satar. İyi bir alışveriş yaptığını düşünen, kuyumcu ise, çok daha fazla edeceğini düşündüğü taşı aldığı için mutludur. Kuyumcu arkadaşlarına taşı gösterince, kuyumcular arasında taş ile ilgili tartışmalar çıkar. Tartışma o kadar büyür ki, kuyumcubaşı olaya dahil olur ve taşı kuyumcudan bir kese altın karşılığında satın alır. Ancak, saray artık konudan haberdardır. Sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa taşı kuyumcubaşından alarak Osmanlı hazinesine dahil eder. O taş şu an dünyanın en değerli taşlarından biri ve paha biçilemiyor. Bu değerli taşı bulan ise 3...

Etik değerler

Değerli dostlar, Şirketlerimizde bence bulunması gereken en önemli değerlerden birisi de etik değerlerdir. Hatta her şirketin bence etik değerler politikası olmalıdır. Nasıl kalite politikası çevre politikası insan kaynakları politikası olduğu gibi etik değerler politikasının da olması gerektiğini düşünüyorum. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki inanılmaz bir şekilde rekabet var ve bu rekabet bazı zamanlar şirketlerin etik değerlerini kaybetmelerine sebebiyet veriyor. Sadece ticarette değil hemen hemen her konu da etik davranmamız gerekmez mi? Şirketler de etik değerlere sahip firmalara yaptıkları ticarette öncelik vermesi gerekmez mi? Paranın konuşulduğu her durumda para kazanmak için bu tip gayri ahlaki yollara başvurmak mı iyi yöneticilik? Karşılaştığınız her ticari olay da özel yaşantınızda veya iş yaşantınız da muhatabınız size ne kadar etik davranıyor? Ticaret yaptığınız firmalara ne kadar güveniyorsunuz? Bence hiç güvenmiyoruz oysaki ticaret yaptığımız firmalar bizim iş ortağımız de...

Dedikodu ile şirket yönetmek

Değerli dostlar, Farkına varmışsınızdır belki de, yazdığım yazıların çoğu yaşanmış örneklerden çıkan yorumlarımdır. Ders kitaplarında yazmayan, ancak yaşanarak öğrenebilen ve doğruyu, yanlışı ancak çok farklı yönden değerlendirerek bulabileceğiniz konuları yazıyorum. Bunlar okurken belki hadi canım olur mu öyle şey diyeceğiniz ama gerçekten işletmelerde yaşanan konulardır. Bugünkü konum dedikodudur. İşletmelerde ciddi bir bilgi kirliliği vardır. İnsanlar, belli noktalara gelebilmek için, maalesef çalışmayı seçmek yerine, işletme içindeki çalışanların yalan yanlış dedikodularını yaparak, kendilerine pay çıkarmaya çalışmaktadır. Maalesef de güç sahipleri, bu tip insanların kendilerine olan yakınlığı sebebiyle, bu dedikodulara çoğu zaman inanmakta ve ciddi şekilde hatalar yapmaktadır. Hatta, dedikoduyu teşvik eden, şirket içinde istihbarat ağı kuran yöneticilerin olduğu gerçektir. Bu gücü alan insanlar da arkalarındaki güç sahiplerinden kuvvet bularak, şirket içi hiyerarşiyi bozduğu ve...